Your child peed in his diaper.
- Çocuğunuz bezine işedi.
Your cat entered into my car and peed there.
- Kedi arabama girip oraya işedi.
Please, urinate in this vessel!
- Lütfen bu kap içerisine işeyin.
Dogs like to piss on fire hydrants.
- Köpekler yangın musluklarına işemeyi severler.
If you piss on the toilet seat, wipe it off!
- Klozetin üstüne işersen onu temizle.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
The towel was quite useless.
- Havlu oldukça işe yaramazdı.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
My brother has no occupation now.
- Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
In North America, business operates on the customer is always right principle.
- Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
The company want to employ twenty people.
- Şirket yirmi kişiyi işe almak istiyor.
The company wants to employ 20 people.
- Şirket 20 kişiyi işe almak istiyor.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
I think you will have done all the work soon.
- Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Tom made a useful suggestion.
- Tom işe yarar bir öneri yaptı.
Finally one useful suggestion!
- Sonunda işe yarar bir öneri!
Is there any help available?
- İşe yarar bir yardım var mı?
You have no right to interfere in other people's affairs.
- Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
I will make an application to that firm for employment.
- İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
The company wants to hire 20 people.
- Şirket 20 kişiyi işe almak istiyor.
We want to hire someone who can speak French fluently.
- Fransızcayı akıcı şekilde konuşabilen birini işe almak istiyoruz.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Let's talk shop for a while.
- Bir süre iş konuşalım.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
Memory is an essential function of our brain.
- Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
She shows no zeal for her work.
- O, işi için hiç gayret göstermedi.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
I had some trouble with the work.
- İşle ilgili biraz sorunum var.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
- Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
We saw laborers blasting rocks.
- Kayaları patlatan işçiler gördük.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
The boy often runs errands.
- Çocuk sık sık getir götür işleri yapar.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
- Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
We should collaborate on the project.
- Proje üzerinde işbirliği yapmalıyız.
The recruitment team looked for promising employees.
- İşe alım ekibi gelecek vadeden işçiler arıyordu.
Recruitment starts this month.
- İşe alım bu ay başlıyor.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
I have a lot of things that I must deal with.
- İlgilenmem gereken çok işim var.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is always postponing things.
- Tom işleri her zaman erteliyor.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
The US Department of Agriculture established seven new “regional climate hubs” to help farmers and ranchers adapt their operations to a changing climate.
- ABD Tarım Bakanlığı çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin işletmelerini değişen iklime uyarlamalarına yardımcı olmak için yedi yeni bölgesel iklim merkezi kurdu.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
As far as I'm concerned, things are going well.
- Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
Tom always meddles in affairs that do not concern him.
- Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
You have to turn words into deeds.
- Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
Deeds are better than words.
- İşler sözlerden daha iyidir.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
As a matter of fact, it is true.
- İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
I am going to ascertain the truth of the matter.
- Ben işin aslını anlayacağım.
You will have to take on someone to do this work.
- Bu işi yapmak için birini işe almak zorunda kalacaksın.
This seems to be a pretty busy place.
- Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
It's of no use to me.
- Bu benim için bir işe yaramaz.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.