Tom son derece yetenekli bir adamdır.
- Tom is a highly gifted man.
Bu misyon oldukça gizli ve son derece tehlikeli.
- This mission is highly secret and extremely dangerous.
Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.
- I think that's highly unlikely.
Onu bir hayli düşündüğünü biliyorum.
- I know you think highly of her.
Ben bir hayli etkilendim.
- I'm highly impressed.
O sadece bir bilim adamı olarak değil aynı zamanda bir şair olarak da çok iyi tanınmış.
- She is highly reputed not only as a scholar but also as a poet.
Ben bir hayli etkilendim.
- I'm highly impressed.
Fransa'da sanatçlara hayli saygı gösterilir.
- Artists are highly respected in France.
Eroin yüksek derecede bağımlılık yapar.
- Heroin is highly addictive.
Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.
- Corn is the most highly subsidized crop in America.
Personelimiz oldukça çok eğitimlidir.
- Our personnel are very highly educated.
Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
- The firm is known for its high-quality products.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Yüksek bir dağın zirvesinde hava çok incedir.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
Guadalupe Zirvesi ne kadar yüksek?
- How high is Guadalupe Peak ?
Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.
- I still have friends in high places.
Tom'un kesinlikle yüksek yerlerde çok sayıda arkadaşları var.
- Tom certainly has a lot of friends in high places.
Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
İsrail, dünyadaki en önemli yüksek teknoloji merkezlerinden biri haline gelmiştir.
- Israel has become one of the most important high-tech centers in the world.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Stok geçen temmuz ayında yüksek noktaya ulaştı.
- The stock reached its high point last July.
Cuma gecesi lisede bir dans olacak.
- There will be a dance Friday night at the high school.
Babam, bir lisede İngilizce öğretiyor.
- My father teaches English at a high school.
Köy dağlarda yüksekte bulunmaktadır.
- The village is located high up in the mountains.
Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
- Could you dial for me? The telephone is too high.
Tom ve Mary yüksek verimli üstten yüklemeli bir çamaşır makinesi aldı.
- Tom and Mary bought a high-efficiency top-loading washer.
Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
- Many high-level officials attended the meeting.
Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
- How to overcome the high value of the yen is a big problem.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
İngiltere'de istihdam oranı rekor düzeyde.
- The UK employment rate is at a record high.
ABD işsizlik oranı 2009 yılında rekor kırdı.
- The US unemployment rate hit a record high in 2009.
Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
- The price of this car is very high.
Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
- The price of this camera is very high.
Eroin yüksek derecede bağımlılık yapar.
- Heroin is highly addictive.
Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir.
- Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Yükseğe tırmandıkça atmosfer incelir.
- The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
Yüksek dağın tepesinde hava incedir.
- The air is thin at the top of a high mountain.
parents scored less highly on the tests.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Caddenin yukarısındaki lisede Fransızca öğretirim.
- I teach French at the high school up the street.
Ne kadar yukarıya gidersek hava o kadar soğuk olur.
- The higher we go up, the cooler the air becomes.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
He is in a highly visible job.
He spoke highly of you.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.
... of money, these should be highly profitable businesses ...
... The best predictor of success in a highly competitive ...