hayatlar

listen to the pronunciation of hayatlar
Турецкий язык - Английский Язык
lives

Lincoln's parents remained poor all their lives. - Lincoln'un ebeveynleri tüm hayatları boyunca fakir kaldılar.

Thousands and thousands of soldiers lost their lives. - Binlerce ve binlerce asker hayatlarını kaybetti.

Third-person singular simple present indicative form of live
plural form of life
Lives is the third person singular form of live. Plural of life. the plural of life
of Life
Alive; living; with life
Irregular plural of life
2nd person singular present of to live
Lives is the plural of life
pl
hayat
life

Life is not an exact science, it is an art. - Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

hayat
living

Tom started to feel like his life wasn't worth living. - Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying. - Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.

hayat
experience

Life isn't a problem to be solved, but a reality to be experienced. - Hayat çözümlenecek bir problem değildir, ama deneyimlenecek bir gerçekliktir.

It was one of the most incredible experiences of my life. - Hayatımın en inanılmaz deneyimlerinden biriydi.

hayat
lifetime

A scientist will read dozens of books in his lifetime, but still believe he has a lot more to learn. - Bir bilim adamı hayatı boyunca düzinelerce kitap okuyacak, ama hala öğrenecek çok daha fazla şeyi olduğuna inanıyorum.

Her dream of a lifetime finally came true. - Hayatının rüyası sonunda gerçek oldu.

Hayat
(Tıp) bio
hayat
movement

Tom has devoted his life to the anti-nuclear-energy movement. - Tom, anti-nükleer enerji hareketine hayatını adadı.

Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy. - Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.

hayat
(Biyoloji) latent life
hayat
existence

Unless a nation's existence is in peril, war is murder. - Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.

The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life. - Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.

hayat
patio
hayat
liveliness
hayat
lining
hayat
yard
hayat
courtyard
hayat
to life

With the coming of spring, everything is gradually coming to life again. - Baharın gelmesiyle birlikte her şey yavaş yavaş yeniden hayata dönüyor.

It seems like it will take me a while to get accustomed to life here. - Buradaki hayata alışmak biraz zamanımı alacak gibi görünüyor.

hayat
prov. balcony
hayat
vita

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

Exercise is vital for a dog. - Egzersiz, bir köpek için hayatidir.

hayat
race

It was a race against the clock to save Fadil's life. - Fadıl'ın hayatını kurtarmak için zamana karşı bir yarıştı.

Tom had one big ambition in life. That was to become a race car driver. - Tom'un hayatta büyük bir hırsı vardı. O bir yarış arabası sürücüsü olmaktı.

hayat
porch
hayat
courtyard (of a house)
hayat
heart's blood
hayat
life; existence; living; liveliness, movement
hayat
(Anatomi) bios
hayat
vitality

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) canlı, yaşayan
HAYAT
(Osmanlı Dönemi) Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık
HAYAT
(Osmanlı Dönemi) Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır. (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi.. hem en büyük neticesi.. hem en parlak nuru.. hem en lâtif mâyesi.. hem gayet süzülmüş bir hülâsası.. hem en mükemmel meyvesi.. hem en güzel zineti.. hem sırr-ı vahdeti.. hem rabıta-i ittihadı.. hem en yüksek kemali.. hem en güzel cemali.. hem kem
Hayat
yaşam

Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu. - Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.

Mars'ta yaşam var mı? - Mars'ta hayat var mı?

hayat
Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa
hayat
Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma
hayat
Eski evlerde salon
hayat
Canlı varlık; yaşamayı sağlayan şartların bütünü
hayat
iki katlı evlerin giriş bölümü
hayat
Durum: "Uzun dualardan sonra bana denizcilik hayatını anlatmaya başladı."- R. N. Güntekin
hayat
Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı
hayat
Avlu
hayat
Bir kimsenin tarihsel biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
hayat
lkon
hayat
Bir kimsenin tarihî biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi
hayat
Doğumdan ölüme kadar geçen süre, ömür
hayat
Meslek ve durum
hayat
Geçim şartlarının bütünü: "Hayatımı yazılarımla kazanırım."- H. E. Adıvar
hayat
Doğumla ölüm arasında yaşan süre, ömür: "Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım."- H. F. Ozansoy
hayat
Sundurma
hayat
Yayladaki büyükbaş hayvanların barınağı
hayat
Yaşam, dirim
hayat
Yazgı, kader
hayat
Geçim şartlarının bütünü
hayat
Yaşamayı sağlayan şartların bütünü
hayat
Balkon