Mary'yle yaşlanmak istiyorum.
- I want to grow old with Mary.
Seninle yaşlanmak istiyorum.
- I want to grow old with you.
Yaşlandıkça unutkan olduk.
- We become forgetful as we grow older.
O, asla yaşlanıyor gibi görünmüyor.
- He never seems to grow older.
Japonya nüfusunun yaşlanmasına karşı koymaya çalışıyor.
- Japan is trying to cope with the aging of its population.
Yaşlanma hiçbir şeye mal olmaz.
- Aging doesn't cost anything.
Yaşlanma ölmek zorunda olduğunuz bir hastalıktır.
- Ageing is a disease that you must die of.
Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir.
- Ageing isn't good, but the alternative is no better.
O, hızla yaşlanıyordu.
- She was aging quickly.
Bu ülkenin yaşlanan bir nüfusu var.
- This country has an aging population.