His family is very large.
- Onun ailesi çok geniştir.
Tom really does detest giving speeches in front of large audiences.
- Tom geniş kitlenin önünde konuşma yapmaktan hoşlanmaz.
I am told he has a broad back.
- Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.
Jim has broad shoulders.
- Jim'in geniş omuzları var.
These insects are widely distributed.
- Bu böcekler geniş bir alana yayıldılar.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
- Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness.
- Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.
A vast desert lay before us.
- Geniş bir çöl önümüzde uzanıyor.
This car is spacious and practical.
- Bu araba geniş ve kullanışlı.
Father made our living room more spacious.
- Baba oturma odamızı daha geniş yaptı.
Never buy extended warranties.
- Asla genişletilmiş garantiler almayın.
The DVD contains deleted and extended scenes.
- DVD silinmiş ve genişletilmiş sahneler içeriyor.
He expanded his research.
- O, araştırmasını genişletti.
A heath is often created or expanded by fire, which prevents the growth of trees.
- Ağaçların büyümesini engelleyen bir fundalık sık sık yangın tarafından oluşturulur ya da genişletilir.
They extended their territory by conquest.
- Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.