Her family is very large.
- Onun ailesi çok geniş.
Our house is large enough for five of us.
- Bizim ev beşimize yetecek kadar geniş.
Good movies broaden your horizons.
- İyi filmler ufkunuzu genişletir.
I am told he has a broad back.
- Bana onun geniş bir arkası olduğu söylendi.
The streets of New York are very wide.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
The fire caused extensive damage.
- Yangın geniş çaplı hasara neden oldu.
Sami loved hiking in the vast Canadian wilderness.
- Sami, Kanada'nın geniş, vahşi doğasında yürüyüşe bayılıyordu.
Sami loved hiking in the vast Russian wilderness.
- Sami, geniş Rus vahşi doğasında yürüyüşe çıkmayı seviyordu.
Their dining room is very spacious.
- Onların yemek odası çok geniş.
Spacious apartments in Tokyo are hard to come by.
- Tokyo'da geniş dairelere uğraması zordur.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
They extended their territory by conquest.
- Onlar fetihle bölgelerini genişletti.
The business has expanded by 50% this year.
- İş bu yıl % 50 oranında genişlemiştir.
He expanded his research.
- O, araştırmasını genişletti.
She wants to extend the no-smoking area.
- O, sigara içilmeyen alanı genişletmek istiyor.
From Sendai I extended my journey to Aomori.
- Seyahatimi Sendai'den Aomori'ye kadar genişlettim.
We should judge matters on a broader basis.
- Meseleleri daha geniş bir temelde yargılamalıyız.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
There's ample room in the attic.
- Çatı katında geniş bir oda var.
There is an ample market for this product.
- Bu ürün için geniş bir pazar var.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
A polarized plug has two blades with one wider than the other.
- Bir polarize fişin biri diğerinden daha geniş olan iki ağzı vardır.
He wants to reach a wider audience.
- O daha geniş bir izleyiciye ulaşmak istiyor.
China is larger than Japan.
- Çin, Japonya'dan daha geniştir.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
I'm wearing a jacket with capacious pockets.
- Ben geniş cepli bir ceket giyiyorum.
Tom opened his mouth wide.
- Tom onun ağzını geniş açtı.
Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.