Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
 - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
Have confidence. You can do it.
 - Güvenin var. Onu yapabilirsin.
He will not steal my money; I have faith in him.
 - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
People lost faith in banks.
 - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.
Although I trusted the map, it was mistaken.
 - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.
Although I trusted the map, it was mistaken.
 - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom became concerned about Mary's safety.
 - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.
You should pay more attention to your own safety.
 - Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.
Tom obviously deserves credit.
 - Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Tom deserves a bit of credit.
 - Tom biraz güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
 - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I have absolute trust in you.
 - Benim sana tam güvenim var.
Americans have lost their trust in Toyota.
 - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.
Does Tom still rely on his parents?
 - Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?
We can rely on his judgement.
 - Biz onun kararına güvenebiliriz.
Tom says I'm too trusting.
 - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.
I think that Tom is too trusting.
 - Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
 - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Would you like to become a trusted user?
 - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
Don't worry. You can count on me.
 - Merak etme. Bana güvenebilirsin.
May I count on you to get me the job?
 - Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
I can assure you of his reliability.
 - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
 - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
He's a reliable man, you can reckon on him.
 - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
 - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon him.
 - Ona güvenebilirsiniz.
You can rely upon his being punctual.
 - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
 - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
 - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
I looked upon his courage and trusted him.
 - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
His courage impressed me enough for me to trust him.
 - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
I've been given assurances.
 - Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
 - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.