güvenilmez

listen to the pronunciation of güvenilmez
Турецкий язык - Английский Язык
unreliable

You mustn't swallow unreliable information that's on the Web. - İnternet ağındaki güvenilmez bilgilere inanmamalısın.

Tom seems unreliable. - Tom güvenilmez görünüyor.

slippery
precarious
faithless
irresponsible

That seems irresponsible to me. - O benim için güvenilmez görünüyor.

unstable
suspicious
unsteady
untrusty
unsound
unreliable, dubious, slippery, shifty, insecure
unfaithful
treacherous

The Southern Ocean is considered the world's most treacherous ocean. - Antarktika Okyanusu dünyanın en güvenilmez okyanusu olarak düşünülür.

shifty
elusive
elusory
untrustworthy

Do I seem untrustworthy? - Ben güvenilmez görünüyor muyum?

Tom is quite untrustworthy. - Tom oldukça güvenilmez.

insecure
uncertain
discredited
beyond belief
whacky
doubtful
wonky
dubious
unsafe
jaundiced
shaky
foxy
shady
undependable

I heard that you're undependable. - Senin güvenilmez olduğunu duydum.

Tom told me that you're undependable. - Tom bana senin güvenilmez olduğunu söyledi.

untrustable
untrustful
fly-by-night
hollowhearted
false
flybynight
güven
confidence

Public opinion polls are barometers of confidence in the government. - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.

Have confidence. You can do it. - Güvenin var. Onu yapabilirsin.

güven
faith

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

güven
trust

Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least. - Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

güven
safety

You should pay more attention to your own safety. - Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.

Tom became concerned about Mary's safety. - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.

güven
reliance
güvenilmez satıcı
huckster
güvenilmez tip
rotter
güven
{i} credit

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

We have no trust in him. - Bizim ona güvenimiz yok.

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

güven
rely on

I know you can rely on him for transportation. - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.

You shouldn't rely on other people's help. - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.

güven
{f} trusting

You're running a big risk in trusting him. - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

güven
{f} trusted

Tom didn't trust Mary as much as she trusted him. - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.

Tom was the only one who trusted Mary. - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody. - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.

You can rely upon his being punctual. - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them. - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

güven
affiance
güven
assurance

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
varlıka güvenilmez
(Atasözü) Being wealthy does not mean that one can spend money with abandon; even the greatest of fortunes can be frittered away in time
Турецкий язык - Турецкий язык
güvenilmez
Избранное