You're running a big risk in trusting him.
 - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
When we are praised, we gain confidence.
 - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
 - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
He will not steal my money; I have faith in him.
 - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.
 - Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
 - Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
Would you like to become a trusted user?
 - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
They tried to swim to safety.
 - Onlar güvenle yüzmeye çalıştı.
She kept her valuables in the bank for safety.
 - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
Tom deserves a bit of credit.
 - Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
 - Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
 - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
I have absolute trust in you.
 - Benim sana tam güvenim var.
Tom has absolute trust in Mary.
 - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
We can rely on his judgement.
 - Biz onun kararına güvenebiliriz.
You can certainly rely on him.
 - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.
He's open and trusting.
 - O açık ve güvenilirdir.
Tom says I'm too trusting.
 - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.
Although I trusted the map, it was mistaken.
 - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom was the only one who trusted Mary.
 - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.
May I count on you to get me the job?
 - Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
You can count on him.
 - Ona güvenebilirsiniz.
I can assure you of his reliability.
 - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
 - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
He's a reliable man, you can reckon on him.
 - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
 - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody.
 - O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.
You can rely upon his being punctual.
 - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
 - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
Mistrust is the mother of safety.
 - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
I looked upon his courage and trusted him.
 - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
Because I admired his courage, I trusted him.
 - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I've been given assurances.
 - Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
 - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.