Arkadaşlarının önünde seni utandırmak istemedim.
- I didn't want to embarrass you in front of your friends.
Kendimi utandırmak istemiyorum.
- I don't want to embarrass myself.
Hiç bu kadar mahcup olmadım.
- I've never been so embarrassed.
Tom kesinlikle mahcup oldu.
- Tom certainly was embarrassed.
Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
- The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
O çok utangaç. Sizi görmek istediğini söylüyor.
- He's very shy. He says he wants to see you.
İnsanların önünde konuşma hakkında çekingen olmayın.
- Don't be shy about speaking in front of people.
Tom utangaç ve çekingen bir genç adamdır.
- Tom is a shy and reserved young man.
Tom mahçup göründüğümü söyledi.
- Tom said I seemed embarrassed.
O mahçup olmuş görünüyordu.
- She seemed embarrassed.
Onlar biraz utangaçtılar.
- They were a bit embarrassed.
Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
- The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
Seni rahatsız etmek istemiyorum.
- I don't want to embarrass you.
Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.
- She finds her parents embarrassing.
Bu gerçekten sıkıcı bir şey.
- It's something really embarrassing.
Tom utanmış görünüyor.
- Tom looks embarrassed.
Tom biraz utanmış görünüyor.
- Tom seems a little embarrassed.
Sıkılman için bir neden yok. Telaffuzun genel olarak doğru.
- There's no reason to feel embarrassed. Your pronunciation is generally correct.
O, onun mahcubiyetini fark etti.
- He noticed her embarrassment.
Utanmayın. Olur böyle şeyler.
- Don't feel embarrassed. These things happen.
Tom, Mary'nin utanmayacağını düşünüyor.
- Tom thinks Mary won't be embarrassed.
Tom biraz sıkılgan görünüyor.
- Tom is looking a little embarrassed.
Sıkılgan görünüyordun.
- You looked embarrassed.
A red-faced John edged his way quietly out of the room.
The crowd's laughter and jeers embarrassed him.
... Please don't be embarrassed. ...
... Because I am embarrassed. ...