Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
Onlar Tayland doğumlular.
- They were born in Thailand.
Benim doğum günüm 12 Haziran. Magdalena, benimle aynı günde ve yılda doğdu.
- My birthday is June 12. Magdalena was born on the same day and year as me.
Ebeveynlerim ben doğmadan önce evlendiler.
- My parents have been married since before I was born.
Biz mutlu bir birlikteliği yürütme kapasitesi ile doğmadık.
- We aren't born with the capacity to carry out a happy coexistence.
O, yirmi yıl önce doğmuş olmayı diledi.
- She wished she had been born twenty years earlier.
O bir Amerikalı, ama o Japonya'da doğmuş ve büyümüş olduğu için, oldukça akıcı bir şekilde Japonca konuşabiliyor.
- He is an American, but as he was born and brought up in Japan, he can speak Japanese quite fluently.
Tom doğuştan liderdir.
- Tom is a born leader.
Tom doğuştan sanatçı.
- Tom is a born artist.
Ben Showa döneminde doğan bir insanım.
- I'm a person who was born during the Showa era.
Ocak, Şubat ve Mart aylarında doğan insanlar; lütfen buraya toplanın.
- People born in January, February, and March, please gather over here.
29 haziran 1979 da zonguldakta doğdu.
İsa, Meryem'in bir çocuğu olarak doğdu.
- Jesus was born of Mary.
Onun nerede doğduğunu biliyor musun?
- Do you know where she was born?
I ought really to have called him my sergeant. He's a born sergeant. That's as much as to say he's a born scoundrel.