bekleyen

listen to the pronunciation of bekleyen
Турецкий язык - Английский Язык
guardant
aspirant
(Bilgisayar) pending
backlog
expectant
(Bilgisayar) pending review
expectanct
waiting

There was a limousine waiting for Tom outside the hotel. - Otelin dışındaki Tom için bekleyen bir limuzin vardı.

The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin. - Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.

standby
bekleyen istekler
(Bilgisayar) requests pending
bekleyen kişiler
queue
bekleyen veri
(Bilgisayar) dirty data
bekleyen davalar listesine kaydetmek
docket
bekleyen görevler
(Bilgisayar) tasks waiting
bekleyen parçalar
(Ticaret) non-standing parts
bebek bekleyen
expectant
bebek bekleyen kadın
expectant mother
bekle
expect

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

bekle
hold on

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

bekle
hang on

Hang on till I get to you. - Seni alana kadar bekle.

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

bekle
wait

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

It is expected that the tsunami surge will be ten meters or less. - Tsunami dalgalarının on metre ya da daha az olacağı beklenmektedir.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
çözüm bekleyen
burning
bekle
{f} waiting

There were five patients in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

Waiting for a bus, I met my friend. - Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.

bekle
await

Go over there, and await further instructions. - Oraya git ve daha fazla talimat bekle.

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

Tom told me he had nothing to look forward to. - Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
cehennemin kapısını bekleyen üç başlı köpek
Cerberus
hazır bekleyen
in waiting
çocuk bekleyen
expecting
çıkış saatini dört gözle bekleyen kimse
clock watcher
Турецкий язык - Турецкий язык
muntazır
(Osmanlı Dönemi) MÜTERABBIS
bekleyen
Избранное