Sanırım ev ödevimle ilgili çalışmaya başlamak zorundayım.
- I think I have to begin working on my homework.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
- I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
- Let's go back before it begins to rain.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
- In the beginning God created the heaven and the earth.
Bütün başlangıçlar zordur.
- All beginnings are difficult.
Yağmur başlamadan önce geri dönelim.
- Let's go back before it begins to rain.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
- In the beginning God created the heaven and the earth.
O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
- At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
- I was beginning to lose my cool.
Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
- Birth is, in a manner, the beginning of death.
O, başlangıçta bir şeyi ne kadar severse sevsin bir süre sonra ondan sıkılacaktır.
- He soon grows tired of a thing regardless of how much he liked it to begin with.
Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
- He began his meal by drinking half a glass of ale.
Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.
- Next month it'll be five years since he began playing the violin.
Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.
- We were about to start, when it began to rain.
Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller.
- To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store.
Öncelikle, bu bir yalan.
- To begin with, this is a lie.
Önümüzdeki hafta başlayarak yeni bir ders kitabı kullanacağız.
- Beginning next week, we'll be using a new textbook.
Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.
- She'd just begun to read the book when someone knocked on the door.
O, anılarımda kaybolmaya başlamıştı.
- She had begun to recede in my memory.
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
- In the beginning God created the heaven and the earth.
Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
- Birth is, in a manner, the beginning of death.
1812 Savaşı başlamıştı.
- The War of 1812 had begun.
Onunla ilgili anılarım azalmaya başladı.
- My memory of her has begun to recede.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Sabah ibadeti saat on birde başlar.
- Morning worship begins at eleven o'clock.
İlk başta işimden hoşlanmadım ama artık ondan hoşlanmaya başlıyorum.
- At first I didn't like my job, but I'm beginning to enjoy it now.
O zaman ilkbaharın başlangıcıydı.
- It was then the beginning of spring.
Kaynaklar tükenmeye başlıyor.
- The supplies are beginning to give out.
Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
- Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
- In love, there are only beginnings.
In the beginning God created the heaven and the earth.
- In the beginning God created the heavens and the earth.
I'm beginning to understand.
- I am beginning to understand.
He is beginning to read a new book.
The house you want is down at the beginning of the street.
... the stars, you can then begin to navigate over hundreds, thousands of miles in the ocean. ...
... CROWLEY: Let me ask you for more immediate answer and begin with Mr. Romney just quickly ...