Tom finds it difficult to read small print.
 - Tom küçük baskıyı okumayı zor buluyor.
I want to buy a copy of the book, but it is out of print.
 - Kitabın bir kopyasını almak istiyorum ama baskısı tükenmiş.
Despite his restraint, he agreed to it.
 - Onun baskısına rağmen, o, onu kabul etti.
The first printing machine was invented by Gutenberg.
 - İlk baskı makinesi Gutenberg tarafından icat edilmiştir.
Mistakes in the printing should be pointed out at once.
 - Baskıdaki hatalara derhal dikkat çekilmelidir.
I work better under pressure.
 - Baskı altında daha iyi çalışırım.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
 - Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
Fight oppression, claim your freedom.
 - Baskıya direnin, özgürlüğünüzü talep edin.
Many have long suffered oppression and hardship under colonialism.
 - Birçoğu sömürgecilik altında uzun süre baskı ve zorluktan çekti.
I work better under pressure.
 - Baskı altında daha iyi çalışırım.
He pressed me to stay a little longer.
 - O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı.
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force.
 - Şimdiye kadar Amerika Birleşik Devletleri kendini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskıya devam etmektedir.
Public pressure forced the army to act.
 - Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
As far as I know, this is the latest edition.
 - Bildiğim kadarıyla, bu son baskıdır.
This edition is limited to seven thousand copies.
 - Bu baskı yedi bin nüsha ile sınırlı.
The seed of revolution is repression.
 - Devrimin tohumu baskıdır.
Gravity stresses the human body.
 - Yerçekimi insan vücuduna baskı yapıyor.
Yoshida, don't stress.
 - Yoshida, baskı yapma.
Up till now the United States has called itself the world's police and continues suppression relying on military force.
 - Şimdiye kadar Amerika Birleşik Devletleri kendini dünyanın polisi olarak adlandırdı ve askeri güce dayanarak baskıya devam etmektedir.
Tom has been under a great deal of strain lately.
 - Tom son zamanlarda büyük bir baskı altında.
The rope broke under the strain.
 - Halat baskı altında kırıldı.
A new serial will begin in next month's issue.
 - Gelecek ayın baskısında yeni bir dizi başlayacak.
There was a feeling of constraint in the room; no one dared to tell the king how foolish his decision was.
 - Odada bir baskı hissi vardı; Hiç kimse krala kararının ne kadar aptalca olduğunu söylemeye cesaret etmedi.
I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
 - Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
He was coerced into helping the thieves.
 - Hırsızlara yardım etmesi için baskı yapıldı.
I don't wanna press you.
 - Sana baskı yapmak istemiyorum.
We don't want to pressure you.
 - Sana baskı yapmak istemiyoruz.
That's likely a misprint.
 - O, muhtemelen baskı hatası.
That's probably a misprint.
 - O muhtemelen bir baskı hatası.
Tom is cool under pressure.
 - Tom baskı altında soğukkanlıdır.
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
 - Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
The government of that country oppresses its people.
 - O ülkenin hükümeti insanlarına baskı yapmaktadır.
I'm not here to put pressure on you.
 - Burada sana baskı yapmak için bulunmuyorum.
We don't want to pressure you.
 - Sana baskı yapmak istemiyoruz.
I'm not here to put pressure on you.
 - Burada sana baskı yapmak için bulunmuyorum.