I asked Tom to watch my things.
- Tom'un eşyalarıma bakmasını istedim.
Tom offered to watch the kids.
- Tom çocuklara bakmayı önerdi.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
We are apt to watch television, irrespective of what program is on.
- Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
Tom turned around to face Mary.
- Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it.
- Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.
Can you help look after the kids?
- Çocuklara bakmak için yardım edebilir misin?
I have to look after this cat.
- Bu kediye bakmak zorundayım.
I want to look at the reference books.
- Referans kitaplarına bakmak istiyorum.
He has to support his mother and his sister.
- Annesine ve kız kardeşine bakmak zorunda.
I have to support a large family.
- Büyük bir aileye bakmak zorundayım.
He sent money to help care for her.
- Ona bakmak için para gönderdi.
He was willing to care for that cat.
- O,o kediye bakmak için istekliydi.
Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Tom wanted to look through the telescope.
- Tom teleskoptan bakmak istedi.
Look in the mirror, pal.
- Aynaya bir bak dostum.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
- Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
I want to have a look around.
- Ben etrafa bakmak istiyorum.
Feel free to look around.
- Etrafına bakmak için çekinme.
The two went to the window to look outside.
- Dışarıya bakmak için ikisi de pencereye gitti.
I got up to go and look outside.
- Gitmek ve dışarıya bakmak için kalktım.
Do you want to look into it?
- Bunun içine bakmak ister misin?
We have to look into our options.
- Seçeneklerimize bakmak zorundayız.
I was too excited to look her in the eyes.
- Gözlerinin içine bakmak için çok heyecanlıydım.
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
There is nothing like looking, if you want to find something.
- Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.
- Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
It's my job to take care of the baby.
- Bebeğe bakmak benim işimdir.
Tom had to take care of Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorundaydı.
Mary could not turn away from the picture of Sleeping Beauty that Tom had drawn.
- Mary Tom'un çizdiği Uyuyan Güzel resmine bakmaktan kendini alamadı.
They both turned to look at Tom.
- Tom'a bakmak için her ikisi de döndü.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
She asked me to look after her baby in her absence.
- Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
I'll never be able to look him in the face again.
- Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Our house overlooks the river.
- Evimiz nehre bakmaktadır.
The morning sun is too bright to look at.
- Sabah güneşi bakmak için çok parlak.
Tom stopped to take a close look at the car.
- Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
When you're reading an English book, it isn't a great idea to look up every word you don't know.
- İngilizce bir kitap okurken bilmediğin her kelimeye sözlükten bakmak pek harika bir fikir değil.
Tom went to the window to get a better look at what was happening.
- Tom ne olduğuna daha iyi bakmak için pencereye gitti.
Let's get what we need to keep a parrot.
- Bir papağana bakmakı için ihtiyacımız olan şeyi alalım.
Both of them went to the window to look outside.
- Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
Tom has to look after Mary.
- Tom Mary'ye bakmak zorunda.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.
My girlfriend is pregnant and she wants to keep the baby.
- Kız arkadaşım hamile ve bebeğe bakmak istiyor.
I want to keep a cat instead of a dog.
- Bir köpeğin yerine bir kedi bakmak istiyorum.
Don't you want to take a look at it?
- Buna bakmak istemiyor musun?
Do you want to take a look at it?
- Buna bakmak ister misin?
I'd like to take a look outside.
- Dışarıya bakmak istiyorum.
You might want to take a look at this.
- Buna bakmak isteyebilirsin.