He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.
- Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.
The two friends have formed a deep bond of friendship.
- İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.
We were tied to our decision because we signed the contract.
- Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
Tom taught me how to tie a square knot.
- Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
Your daughter is a drug addict.
- Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
I shall win the king's daughter! they both cried.
- Kralın kızını kazanmalıyım! diye bağırdı ikisi de.
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
He tore his ligament.
- O, bağ dokusunu yırttı.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
The boat is attached to the anchor by a chain.
- Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.
The prisoner is in chains.
- Tutsak zincirle bağlıydı.
She wasn't able to contact him by phone.
- O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
I like being independent.
- Bağımsız olmayı severim.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
It's not legally binding.
- O yasal olarak bağlayıcı değil.
This agreement is binding on all of us.
- Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not.
- Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.
Whether you will succeed or not depends on your efforts.
- Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.
Hold this while I tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
Fasten your seat belt while driving.
- Araba sürerken emniyet kemerini bağla.
The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart.
- At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.
He hitched the caravan to his car.
- O, karavanı arabasına bağladı.
Fasten your seatbelt.
- Emniyet kemerini bağla.
Please fasten your seat belt.
- Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.
On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.
Thank you for the link.
- Bağlantı için teşekkürler.