Tom oraya yalnız gitmek zorunda kaldı.
- Tom musste allein dorthin.
Babaları yalnız sinemaya gitmelerine izin vermedi.
- Ihr Vater erlaubte es ihr nicht, allein ins Kino zu gehen.
O yalnız yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- The old man lives alone.
Makine kendi kendine çalışır.
- The machine works by itself.
Sen sadece kapının önünde durmak zorundasın. O kendi kendine açılacak.
- You have only to stand in front of the door. It will open by itself.
İş onun tarafından yalnız başına mı yapıldı.
- Was the work done by him alone?
Tom bu işi yalnız başına yapabilir.
- Tom can do this work alone.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Şu anda, Tom sadece yalnız bırakılmayı istiyor.
- Right now, Tom just wants to be left alone.
Tek başına yaşıyordu.
- She is used to living alone.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
It took courage to sail across the Pacific single-handed.
- Es verlangte Mut, ganz alleine über den Pazifik zu segeln.
She did it single-handedly.
- Sie hat es ganz alleine gemacht.
The candle went out by itself.
- Die Kerze ging von alleine aus.
The fire went out by itself.
- Das Feuer erlosch von alleine.