yoğunlaşmamış

listen to the pronunciation of yoğunlaşmamış
Турецкий язык - Английский Язык
uncondensed
{s} not condensed; unabbreviated, unabridged
yoğun
intense

Tom is a very intense person. - Tom çok yoğun bir kişi.

It was July. The heat was intense. - Aylardan temmuzdu. Isı yoğundu.

yoğun
dense

The mist was so dense that I could not see even an inch ahead. - Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.

He has a very dense beard. - Onun çok yoğun bir sakalı var.

yoğun
intensive

The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit. - Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.

Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching. - Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

yoğun
{s} hectic

The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming. - Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.

After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace. - İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.

yoğun
thick

Because of the thick fog, the street was hard to see. - Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.

Boil the soup down until it becomes thick. - Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.

yoğun
rush hour

It's almost rush hour. - Neredeyse yoğun saatler.

If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic. - Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.

yoğun
extensive

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

Extensive rainfall is expected throughout the region. - Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.

yoğun
{s} busy

I have rather a busy afternoon in front of me. - Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.

I've had a very busy morning. - Çok yoğun bir sabah geçirdim.

yoğun
{s} rich
yoğun
concentrated

Tom concentrated on his work. - Tom işine yoğunlaştı.

I concentrated all my energies on the problem. - Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.

yoğun
dense, thick; concentrated; intense, intensive, crash
yoğun
compact
yoğun
crash

There was a chain-reaction crash during rush hour. - Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

yoğun
heavy

If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic. - Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.

We took a back road to avoid the heavy traffic. - Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.

yoğun
intensively

We need to work more intensively and effectively. - Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.

Yumi is studying English intensively. - Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.

yoğun
mass
yoğun
profound
yoğun
(Tıp) condense

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
condensed

A cloud is condensed steam. - Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.

yoğun
packing
yoğun
condensate
yoğun
deep

We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow. - Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.

yoğun
hard

The fog was so dense, we could hardly see anything. - Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

We were late for school because it was raining hard. - Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.

yoğun
pea soupy
yoğun
dense; thick
yoğun
concentrated, intense, intensive
yoğun
gross
yoğun
turbid
yoğun
stiff
yoğun
crashing
yoğun
rushhour
yoğun
keen
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение yoğunlaşmamış в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Yoğun
ağır
Yoğun
derin
Yoğun
kesif
Yoğun
sıkı
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) UKD
Yoğun
(Osmanlı Dönemi) ACÜR
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır koku vb
yoğun
Etkisi güçlü olan, ağır
yoğun
Kaba, kalın, iri
yoğun
Şişman, iri, tombul
yoğun
Artmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Kaba, kalın, iri (elek, iğne). Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..."- A. İlhan
yoğun
Hacmine oranla, ağırlığı çok olan, kesif
yoğun
tmış, çoğalmış bir durumda olan
yoğun
Koyu, ağır, kalın
yoğun
Dolu, sıkı, çok