Because he lied, he was punished.
- O, yalan söylediği için cezalandırıldı.
He made an admission that he had lied.
- O, yalan söylediğini itiraf etti.
I think it's wrong to tell a lie.
- Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
To tell a lie is wrong.
- Yalan söylemek yanlıştır.
Mary is a quack doctor.
- Mary bir yalancı doktor.
Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
The Bermuda Triangle is a sham.
- Bermuda Şeytan Üçgeni bir yalandır.
Lead us from falsehood to truth.
- Bizi yalandan gerçeğe götür.
Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.
She hastened to deny the story.
- O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
Her story can't be true. She often tells lies.
- Onun hikayesi gerçek olamaz. O sık sık yalan söyler.
If that's false, she's a liar.
- Bu yanlışsa o yalancıdır.
There are those who think, falsely, that video games are the source of all our ills.
- Video oyunlarının, yalan bir şekilde, tüm hastalıkların kaynağı olduğunu düşünenler var.
It is wrong to tell a lie.
- Yalan söylemek yanlıştır.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
Sami passed a polygraph test.
- Sami bir yalan makinesi testinden geçti.
Would you mind taking a polygraph test?
- Bir yalan makinesi testi alır mısınız?
There are those who think, falsely, that video games are the source of all our ills.
- Video oyunlarının, yalan bir şekilde, tüm hastalıkların kaynağı olduğunu düşünenler var.
Tom accused Mary of lying through her teeth.
- Tom Mary'yi açık açık yalan söylemekle suçladı.
Tom couldn't keep lying to Mary. He felt he just had to tell her the truth.
- Tom Mary'ye yalan söylemeyi sürdüremedi.O sadece ona gerçeği söylemek zorunda olduğunu hissetti.
To tell a lie is wrong.
- Yalan söylemek yanlıştır.
He lost his position just because he refused to tell a lie.
- Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.