Where is the closest train station?
 - En yakın tren istasyonu nerede?
My house is close to a bus stop.
 - Evim otobüs durağına yakın.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
 - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Excuse me, is there a toilet nearby?
 - Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
Sami and Layla were having an intimate relationship.
 - Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.
Tom was intimate with Mary.
 - Tom'un Mary'yle yakın ilişkisi vardı.
We think Tom might be in imminent danger.
 - Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.
The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
 - Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
Only immediate family members attended Tom and Mary's wedding.
 - Sadece yakın aile bireyleri Tom ve Mary'nin düğününe katıldı.
This is all very approximate.
 - Bunun hepsi çok yakın.
Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old.
 - Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.
My house is close to a bus stop.
 - Evim otobüs durağına yakın.
Tom didn't know that Mary's house was so close to John's.
 - Tom, Mary'nin evinin John'unkine çok yakın olduğunu bilmiyordu.
I wouldn't permit such familiarity.
 - Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.
Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels.
 - Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.
The inhabitants of the island are friendly.
 - Adanın sakinleri cana yakındır.
My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
 - Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
What is your relationship to him? I'm his father.
 - Onunla yakınlığın nedir? Babasıyım.
Tom has a close relationship with Mary.
 - Tom'un Mary ile yakın bir dostluğu var.
In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
 - Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
There will be an energy crisis in the near future.
 - Yakın gelecekte bir enerji krizi olacak.
Come closer and have a good look at this picture.
 - Daha yakına gel ve bu resme bir göz at.
Tom picked up the stamp and took a closer look.
 - Tom pulu aldı ve daha yakından baktı.
When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules.
 - Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.
Layla shot Sami at close range.
 - Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.
Sami was shot at close range.
 - Sami yakın mesafeden vuruldu.
Tom has hardly any close friends.
 - Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
Hardly anyone has seen this animal up close.
 - Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
A stranger living nearby is better than a relative living far away.
 - Yakında yaşayan bir yabancı uzakta yaşayan bir akrabadan daha iyidir.
The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
 - Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
They soon became inseparable.
 - Onlar yakında ayrılmaz oldular.
Sami had very close connections to the crimes.
 - Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.
The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
 - Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand.
 - Babam dün bir kalp krizi geçirdi fakat yakınlarda bir kliniğe sahip olduğu için şanslıydı.
Christmas is near at hand, isn't it?
 - Noel yakın, değil mi?
It's convenient living so close to the station.
 - İstasyona çok yakın yaşamak elverişlidir.
My house is located in a convenient place - near the train station.
 - Evim tren istasyonu yakınında, uygun bir yerde bulunur.
Christmas is near at hand, isn't it?
 - Noel yakın, değil mi?
Our entrance examination was near at hand.
 - Giriş sınavımız çok yakındı.
Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep.
 - Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.
There was a fire near the train station last night.
 - Dün gece tren istasyonu yakınında bir yangın vardı.
It happened quite recently.
 - O, oldukça yakın zamanda oldu.
I haven't been in contact with Mr. Smith recently.
 - Yakın zamanda Bay Smith ile görüşmedim.
His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
 - Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
We complain about our neighbors.
 - Biz komşularımız hakkında yakınıyoruz.
I heard some students complain about the homework.
 - Bazı öğrencilerin ev ödevi hakkında yakındıklarını duydum.
Tom and Mary were close friends.
 - Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.
He is my close friend.
 - O benim yakın arkadaşım
We wish to invite Peter to Japan in the near future.
 - Yakın zamanda Peter'ı Japonya'ya davet etmeyi istiyoruz.
Forks were used for many years in Europe and the Near East, but only for cooking.
 - Çatallar yıllardır Avrupa'da ve Yakın Doğu'da kullanılıyordu, ama yalnızca yemek pişirmek için.
Sami was shot at close range.
 - Sami yakın mesafeden vuruldu.
It's only effective at close range.
 - Bu sadece yakın mesafede etkili.
Tom didn't expect Mary to be so friendly.
 - Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
 - Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
Tom was very forthcoming.
 - Tom çok cana yakındı.
Mary is more sympathetic to me than Tom is.
 - Mary bana Tom' dan daha cana yakın geliyor.
It doesn't look as if that's going to happen any time soon.
 - Bu yakın zamanda olacakmış gibi görünmüyor.
It's unlikely that Tom will get out of prison anytime soon.
 - Tom'un yakın zamanda hapishaneden çıkacağı olası değil.
I haven't been in contact with Mr. Smith recently.
 - Yakın zamanda Bay Smith ile görüşmedim.
Her recently-released short story collection thrills enthusiasts of postmodern works in Esperanto.
 - Onun yakın zamanda yayımlanan öykü koleksiyonu Esperanto'da post modern eserlerin meraklılarını heyecanlandırıyor.
There will be an energy crisis in the near future.
 - Yakın gelecekte bir enerji krizi olacak.
It is said that there will be a big earthquake in the near future.
 - Yakın gelecekte büyük bir deprem olacağı söyleniyor.
Tom seems approachable.
 - Tom cana yakın görünüyor.
Americans are friendly and approachable.
 - Amerikalılar samimi ve cana yakındırlar.
Tom is a very personable guy.
 - Tom çok cana yakın bir adam.
Tom is a warm-hearted man.
 - Tom cana yakın bir adam.