She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
It was one of the most rewarding experiences of my life.
- Yaşamımın en değerli deneyimlerinden biriydi.
They asked a lot of questions about my past experience.
- Onlar benim geçmiş yaşamım hakkında birçok soru sordular.
There is no hope of his being alive.
- Yaşaması konusunda hiçbir umut yok
I'd like to go through just one day without being told I look like my brother.
- Erkek kardeşime benzediğim söylenmeden sadece bir gün yaşamak istiyorum.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
The doctor emphasized that the patient only had a few days to live.
- Doktor hastanın yaşamak için sadece birkaç günü olduğunu vurguladı.
I like living with you.
- Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
Tom's problem is that he lives in his own bubble.
- Tom'un sorunu kendi dünyasında yaşamaktır.
Tom no longer lives in Boston.
- Tom artık Boston'da yaşamıyor.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?
Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.
- Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu.