He had been walking for hours.
- O saatlerdir yürümekteydi.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
Tom didn't want to walk the tightrope without a net.
- Tom ağ olmadan ipte yürümek istemiyordu.
There being no train, we had to walk all the way.
- Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.
I like to hike in the mountains.
- Ben dağlarda yürümekten hoşlanırım.
A sprained ankle disabled him from walking for a month.
- Burkulmuş bir ayak bileği onu bir ay yürümekten alıkoydu.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.
In his forties and fifties, a man is still a toddler.
- Bir adam kırklı ve ellili yaşlarında hala yürümeye başlayan bir çocuktur.
The toddler wobbled when he first stood up.
- Yürümeye başlayan çocuk ilk ayağa kalktığında yalpaladı.