Kavga etmek benim tarzım değildir.
- Fighting isn't my style.
Tom kavga etmekten hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fighting.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Düşmanla savaşmak için güçlerini birleştirdiler.
- They combined forces to fight the enemy.
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Tom seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.
- Tom knows better than to fight with you.
Tom'u kışkırtan kavgaları durdurmalısın.
- You need to stop provoking fights with Tom.
Sınır kavgaları yaygındı.
- Border fights were common.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
- A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.
Why aren't Tom and Mary fighting back?
- Warum wehren sich Tom und Maria nicht?