Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
Dün yağmur yağması talihsizdi.
- It was unfortunate that it rained yesterday.
Tom talihsiz bir kaza ile karşılaştı.
- Tom met with an unfortunate accident.
Ben bunu şanssız buluyorum.
- I do find that unfortunate.
Şu şanssız insanlara acıdı.
- She sympathized with those unfortunate people.
Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
- Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
- Unfortunately, Brian met with bad weather.
Hayır, ne yazık ki; aksine.
- No, unfortunately; on the contrary.
Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
Maalesef bugün yağmur yağıyor.
- Unfortunately, it's raining today.
Ne yazık ki sınava çalışmak için zamanım yoktu, bu yüzden başarısız oldum.
- Unfortunately, I didn't have time to study for the exam, so I failed it.
O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
- It would be unfortunate if he were to fail.
Maalesef, Tom bize yardım etmeyi reddetti.
- Unfortunately, Tom refused to help us.
Maalesef bugün yağmur yağıyor.
- Unfortunately, it's raining today.
Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.
- Unfortunately she only had five dollars with her.
Ne yazık ki, onu yanınızda getiremezsiniz.
- Unfortunately, you cannot bring him along.
... also it means you can actually get rid of unfortunate things like racial ...
... his game you showed shows also engineers have other unfortunate ...