President Jefferson did not want the trade ban to last long.
- Başkan Jefferson uzun sürecek ticaret yasağı istemiyordu.
The country is trying hard to make up for her trade deficit.
- Ülke, dış ticaret açığını telafi etmek için çok çabalıyor.
Along with Tokyo, Osaka is a center of commerce.
- Tokyo ile birlikte, Osaka bir ticaret merkezidir.
Electronic commerce began to spread rapidly.
- Elektronik ticaret hızla yayılmaya başladı.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
Tom majored in business.
- Tom ticarette uzmanlaştı.
Did you know Tom was dealing drugs?
- Tom'un uyuşturucu ticareti yaptığını biliyor muydun?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
They deal in rice at that store.
- Onlar o dükkânda pirinç ticareti yapıyorlar.
He deals in furniture.
- O, mobilya ticareti yapar.
He has been engaged in foreign trade for twenty years.
- O yirmi yıldır dış ticaretle uğraşıyor.
Japan depends on foreign trade.
- Japonya dış ticarete bağlıdır.