Tom isn't very fussy.
 - Tom çok telaşlı değildir.
Tom is extremely fussy.
 - Tom son derece telaşlıdır.
Our guests are in a hurry.
 - Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
 - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Tom usually eats in a rush.
 - Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
Panicking won't help.
 - Telaş etmenin bir faydası olmayacak.
I didn't intend to alarm you.
 - Ben seni telaşa düşürmeye niyetlenmedim.
I didn't want to alarm the students.
 - Öğrencileri telaşlandırmak istemedim.
She got all flustered when the boy she likes came over to talk to her.
 - Sevdiği genç onunla konuşmak için geldiğinde, o telaşlandı.
Tom became a little flustered.
 - Tom biraz telaşlandı.
Tom's fussy, isn't he?
 - Tom telaşlı, değil mi?
Tom was a fussy baby.
 - Tom telaşlı bir bebekti.