His life is at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
I'm aware of what is at stake here.
- Burada neyin tehlikede olduğunun farkındayım.
Her career is on the line.
- Onun kariyeri tehlikede.
My career is on the line.
- Benim kariyerim tehlikede.
Are you saying my life is in danger?
- Hayatım tehlikede mi diyorsun?
When they are in danger, they run away.
- Onlar tehlikede olduğunda, kaçarlar.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
What makes you think that your language is endangered?
- Dilinin tehlikede olduğunu sana ne düşündürüyor?
A fund was set up to preserve endangered marine life.
- Tehlikede olan deniz yaşamını korumak için bir fon kuruldu.
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
- Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
- Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
Overloaded power boards can be a fire hazard.
- Aşırı yüklenmiş güç panoları bir yangın tehlikesi olabilir.
There are dangers that threaten both men and women.
- Hem erkekleri hem de kadınları tehdit eden tehlikeler vardır.
There is a threat of a storm.
- Fırtına tehlikesi var.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Sami realized the peril he was in.
- Sami, içinde bulunduğu tehlikeyi fark etti.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
I still can't believe they had a snow leopard in that zoo. I thought they were an endangered species.
- O hayvanat bahçesinde bir kar leoparı olduğuna hâlâ inanamıyorum. Onların tehlike altındaki bir tür olduğunu düşünüyordum.
Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
- Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
The ship flashed a distress signal.
- Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.