Tom told me that he thought Mary was uninsured.
- Tom bana Mary'nin sigortasız olduğunu düşündüğünü söyledi.
Too many people are uninsured.
- Çok fazla insan sigortasızdır.
Tom certainly has a short fuse.
- Kesinlikle Tom'un sigortası atmış.
We must've blown a fuse.
- Sigortayı attırmış olmalıyız.
Tom and Mary were plotting to kill Tom's father for the life insurance.
- Tom ve Marry hayat sigortası için Tom'un babasını öldürmek amacıyla kumpas kuruyorlardı.
Insurance makes us remember that the world we live in isn't completely safe; we might fall ill, face danger or encounter the unexpected.
- Sigorta bize içinde yaşadığımız dünyanın tamamen güvenli olmadığını hatırlatıyor; biz hastalanabiliriz ya da beklenmedik şeylerle karşılaşabiliriz.
He insured himself for a rainy day.
- O kötü bir gün için kendini sigortalattı.
I'd like to insure this, please.
- Bunu sigortalamak istiyorum, lütfen.
I think insurance will cover it.
- Sanırım sigorta bunu karşılar.
Tom is no longer covered by his parents' health insurance.
- Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil.