They combined forces to fight the enemy.
 - Düşmanla savaşmak için güçlerini birleştirdiler.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
 - Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Trench warfare characterized the 1914-1918 War.
 - Siper savaşı 1914-1918 savaşını simgeler.
Dan was in the special forces and they teach them psychological warfare there.
 - Dan özel kuvvetlerdeydi ve onlar orada onlara psikolojik savaş öğretiyorlar.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
 - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
He returned home from Europe in 1941, when the war broke out.
 - O, 1941'de, savaş patlak verdiğinde Avrupa'dan evine döndü.
Sometimes the Allies could not avoid battle.
 - Müttefikler bazen savaştan kaçınamadı.
He cheated death many times on the battlefield.
 - Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
He was sent into combat.
 - O, savaşa gönderildi.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
 - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
I didn't know that Mr. Williams fought in the Vietnam War.
 - Bay Williams'ın Vietnam Savaşı'nda savaştığını bilmiyordum.
The Union soldiers fought fiercely.
 - Birlik askerleri şiddetle savaştı.
If she wants a war, she's got a war.
 - Savaşmak istiyorsa bir savaşı var.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
 - Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
 - Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
Eisenhower had campaigned to end the war.
 - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
This game has you battle against hordes of evil stoats.
 - Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
You have to fight against this other woman.
 - Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.
Everybody must unite to fight against AIDS.
 - Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.
The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
 - Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
Tom began to experience remorse for his actions during the war.
 - Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
That fight seemed like a life-or-death struggle.
 - Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
There's no sign of a struggle.
 - Bir savaş işareti yok.
Without supplies, his army could not fight very long.
 - Malzemeler olmadan, onun ordusu çok uzun savaşamadı.
The American Navy was ready to fight.
 - Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
 - Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union.
 - Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.
There was fighting in the streets.
 - Sokaklarda savaş vardı.
We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
 - Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
Anarchy can happen during wartime.
 - Savaş sırasında anarşi olabilir.
Looting, raping, and plundering are common during wartime.
 - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.