Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
We're banking on you to provide all the money we need.
- İhtiyacımız olan tüm parayı sağlamak için sana güveniyoruz.
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
I will do my best to ensure that such mistakes do not occur in future.
- Bu tür hataların gelecekte olmamasını sağlamak için elimden geleni yapacağım.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
I am able to provide food and clothes for my family.
- Ben ailem için yiyecek ve giyecekler sağlayabilirim.
She provided the traveler with food and clothing.
- O, yolcuya yiyecek ve giyecek sağladı.
The net-cafes here cater to students; fees start at around a pound an hour.
- Buradaki net-kafeler öğrencilere yiyecek ve içecek sağlamaktadır; ücretler yaklaşık saati bir pounddan başlamaktadır.
The river furnishes electric power to the town.
- Nehir şehre elektrik enerjisi sağlamaktadır.
They tried very hard to gain an advantage over one another.
- Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
We have got to get him to take that project seriously.
- Onun o projeyi ciddiye almasını sağlamak için buradayız.
It is impossible to get him to understand the new theory.
- Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.
The new subway enables me to get to school in 20 minutes.
- Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.
My new car enables me to go anywhere, anytime.
- Benim yeni arabam her zaman herhangi bir yere gitmeme olanak sağlamaktadır.
Supply me with this information as soon as possible.
- En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.
Can you supply me with all I need?
- Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?
He is unable to provide for his family.
- O, ailesinin geçimini sağlayamaz.
They had a lot of children to provide for.
- Onların, geçimini sağlayacak bir sürü çocukları vardı.
He provided them with food.
- O, onlara yiyecek sağladı.
She provided for her old age.
- Onun yaşlılığında geçimini sağladı.
Japanese companies generally provide their employees with uniforms.
- Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.
The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees.
- Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
The river supplies cities and villages with water.
- Nehir şehirlere ve köylere su sağlar.
This lake supplies our city with water.
- Bu göl kentimize su sağlamaktadır.
I afterward sold them to enable me to buy R. Burton's Historical Collections.
- Ben sonradan bana R. Burton 'ın Tarihi Koleksiyonlarını satın almamı sağlaması için onları sattım.
The new subway enables me to get to school in 20 minutes.
- Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
I'll do everything within my power to make sure your children are safe.
- Senin çocuklarının güvende olmalarını sağlamak için gücüm dahilinde her şeyi yapacağım.
It is impossible to make her understand the theory.
- Onun teoriyi anlamasını sağlamak imkansızdır.
It's difficult to keep order in this town.
- Bu kasabada düzeni sağlamak zordur.
I'd like to earn my keep while I'm staying with you.
- Seninle kalıyorken geçimimi sağlamak istiyorum.