Tomorrow I have an oral test.
- Yarın bir sözlü sınavım var.
Oral tradition has existed for hundreds of years.
- Sözlü gelenek yüzlerce yıldır vardır.
However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
- Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
He took an oral examination.
- O, bir sözlü sınava girdi.
She had an oral examination in English.
- Onun İngilizce sözlü sınavı vardı.
They verbally abused me.
- Onlar beni sözlü olarak taciz ettiler.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
I'm going to ascertain the truth of his statement.
- Onun sözünün aslını araştıracağım.
I could not believe his statement.
- Ben onun sözüne inanamadım.
He promised to meet him at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Your stomach won't be full from promises.
- Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
The dictionary contains about half a million words.
- Sözlük, yaklaşık yarım milyon kelime içeriyor.
He didn't believe Ben's words.
- O, Ben'in sözlerine inanmadı.
They verbally abused Tom.
- Onlar sözlü olarak Tom'u taciz ettiler.
They verbally abused her.
- Onlar onu sözlü olarak taciz ettiler.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
I'll look up the expression in the dictionary.
- Ben ifadeye sözlükte bakacağım.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is quite outspoken, isn't he?
- Tom oldukça açık sözlü, değil mi?
Unfortunately, I had another commitment.
- Ne yazık ki başka sözüm vardı.
Unfortunately, I have a commitment.
- Ne yazık ki bir sözüm var.
Gentlemen, allow me to say a few words in greeting.
- Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.
Tom doesn't have a say in that matter.
- Tom'un o konuda bir sözü yok.
Have you ever heard the saying: Lying leads to thieving?
- Sen hiç yalan söyleme hırsızlığa götürür sözünü duydun mu?
My client isn't saying another word.
- Müvekkilim başka bir söz söylemiyor.
She pledged herself never to do it again.
- Bunu bir daha asla yapmayacağına dair kendi kendine söz verdi.
Tom pledged his support.
- Tom ona destek sözü verdi.
I interpreted his remark as a threat.
- Onun sözlerini bir tehdit olarak yorumladım.
My remarks were not aimed at you.
- Sözlerim size yönelik değildi.
The union and the company have come to terms on a new contract.
- Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.
According to the terms of the contract, your payment was due on May 31st.
- Sözleşme şartlarına göre, ödemenizin vadesi 31 Mayısta idi.
Tom really likes this sentence.
- Tom bu sözü gerçekten seviyor.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
Mary becomes angry when Tom mentions her weight.
- Mary, Tom onun ağırlığından söz ettiği zaman sinirlenir.
Don't expect me to be truthful when you keep lying to me so blatantly.
- Bana göz göre göre yalan söylemeyi sürdürürken benden doğru sözlü olmamı bekleme.
Tom should've been truthful.
- Tom doğru sözlü olmalıydı.
He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
I'm sorry, but I have a prior engagement.
- Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.
She cut in when we were talking.
- Biz konuşurken sözümüzü kesti.
Don't interrupt me while I am talking.
- Ben konuşurken sözümü kesme.
You must be faithful to your word.
- Sözüne sadık olmalısın.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.