Yumi's hobby is singing popular songs.
- Yumi'nin hobisi popüler şarkılar söylemek.
Linda stood up to sing.
- Linda şarkı söylemek için ayağa kalktı.
What she wants to say just adds up to a refusal.
- Onun söylemek istediği sadece reddedeceği anlamına geliyor.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
Tom called to tell Mary that he'd be late.
- Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
Tom scolded Mary for not calling to say she'd be late.
- Tom Mary'yi geç kalacağını söylemek için aramadığından dolayı azarladı.
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
To tell the truth, I don't like his way of talking.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity.
- Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.
Tom likes to sing in the shower.
- Tom duşta şarkı söylemekten hoşlanır.
Instead of just saying you love her, do something to show how much you love her.
- Sadece onu sevdiğini söylemek yerine onu ne kadar çok sevdiğini gösterecek bir şey yap.
He always wants to have the last word.
- Son sözü hep kendisi söylemek ister.
If you don't mind, I'd like to say a few words.
- Sakıncası yoksa birkaç kelime söylemek istiyorum.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
I'll have to mention it to her.
- Bunu ona söylemek zorunda kalacağım.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
Tom opened his mouth to say something.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
Frankly speaking, I don't agree with you.
- Açıkça söylemek gerekirse, seninle aynı fikirde değilim.
Speaking the truth is not a crime.
- Doğruyu söylemek suç değildir.
You don't have to tell me his name.
- Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
Tom, I have to tell you something. I love someone. His name starts with TO and ends with M. Er, who would that be? Is it someone I know?
- Tom, sana bir şey söylemek zorundayım. Ben birini seviyorum. Onun adı TO ile başlıyor ve M ile sona eriyor. Kim olabilir ki bu? Tanıdığım biri mi?
He confessed he had to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.
Singing is my passion.
- Şarkı söylemek benim tutkumdur.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
To tell a lie is wrong.
- Yalan söylemek yanlıştır.
It doesn't matter what he said.
- Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
I remember what he said.
- Onun ne söylediğini hatırlıyorum.
He told me that his father was dead.
- O bana babasının öldüğünü söyledi.
My father told me not to read a book in my bed.
- Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
You don't have to tell me his name.
- Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me her name.
- Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
Do you like listening to music or singing songs?
- Müzik dinlemeyi mi yoksa şarkılar söylemeyi mi seversiniz?
Suddenly, my mother started singing.
- Aniden, annem şarkı söylemeye başladı.
Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
- Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
It goes without saying that money cannot buy happiness.
- Paranın mutluluğu satın alamayacağını söylemeye gerek yok.
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
Some doctors say something to please their patients.
- Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
I'm confident that Tom will do what he says he'll do.
- Tom'un yapacağını söylediği şeyi yapacağına eminim.
I told you that in confidence, so why did you tell Jane about it?
- Onu sana sır olarak söyledim, öyleyse niçin Jane'e ondan bahsettin?
Tell me which of the two cameras is the better one.
- İki kameradan hangisinin daha iyi olduğunu bana söyle.
Can you please tell me what time the train leaves?
- Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
He received a telegram saying that his mother had died.
- O, annesinin öldüğünü söyleyen bir telgraf aldı.
What you are saying does not make sense.
- Söylediğinin anlamı yok.
I forgot to mention it to them.
- Bunu onlara söylemeyi unuttum.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
If the truth be told, I can't say I ever really enjoyed going sightseeing anyway.
To tell the truth, I don't like him.
- Doğruyu söylemek gerekirse, onu sevmiyorum.
All you have to do is to tell the truth.
- Tüm yapmanız gereken doğruyu söylemektir.