O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
O, akrabaları ile aynı fikirde değil.
- He disagrees with his relatives.
Saatin kaç olduğu göz önüne alındığında, süpermarket nispeten boştu.
- Considering what time it was, the supermarket was relatively empty.
Mağaza nispeten boştu.
- The store was relatively empty.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
- Tom is distantly related to Mary.
Gerçekten ilişkiniz var mı?
- Are you guys really related?
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
Onların ilişkisi hakkında bir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about their relationship.
Rusçada okşamak, sevgi ile bayağı gelincik sözcükleri eşsesli ve muhtemelen etimolojik olarak ilişkilidirler.
- In Russian, the words for caress, endearment and least weasel are homonymous and possibly related etymologically.
Müzik ve ses çok ilişkilidir.
- Music and sound are very related.
Profesör dün güneş enerjisi konulu bir konferans verdi. Ben Göreceli Risk konulu bir konferans verdim.
- The Professor gave a lecture on solar energy yesterday. I gave a lecture on Relative Risk.
Hayatta her şey görecelidir.
- Everything in life is relative.
Nispi nem oranını ölçmek için, bir psikrometre kullanabilirsiniz.
- You can use a psychrometer to measure relative humidity.
O, akrabalarıyla birlikte kalıyor.
- He is staying with his relatives.
Akrabaları onun masum olduğuna ikna edildi.
- His relatives were convinced of his innocence.
Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
- The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
Yakın bir komşu, uzak bir akrabadan daha iyidir.
- A close neighbor is better than a distant relative.
Para tahvil piyasaları diğerlerine nazaran sakin.
- Currency and bond markets are relatively calm.
Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.
- The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth.
Bu yer görece düşük kirlilik düzeyine sahip gibi görünüyor.
- This place seems to have relatively low levels of pollution.
Kendimi görece şanslı kabul ediyorum.
- I consider myself relatively lucky.
Para tahvil piyasaları diğerlerine nazaran sakin.
- Currency and bond markets are relatively calm.
Kediler kaplanlarla akrabadırlar.
- Cats are related to tigers.
Onunla akraba mısınız?
- Are you related to him?
Aramızdaki ilişkiler bozuk gibi görünüyor.
- Relations between us seem to be on the ebb.
İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
- The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
Onunla yakınlığın nedir? Babasıyım.
- What is your relationship to him? I'm his father.
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
- I don't see any relation between the two problems.
Tom ve Mary ilişkilerini ailelerinden gizli tuttular.
- Tom and Mary kept their relationship hidden from their parents.
Sami'nin, ailesiyle iyi bir ilişkisi vardı.
- Sami had a good relationship with his family.
Onunla iyi ilişki kurabilirim.
- I can relate to that.
Tom'la nasıl ilişki kuruyorsun?
- How are you related to Tom?
Tom'la nasıl ilişki kuruyorsun?
- How are you related to Tom?
Onunla akrabalığınız nedir?
- What's your relation with him?
O onlarla akrabalığını bozdu.
- He broke relations with them.
Bölge maden kaynakları açısından oldukça zengindir.
- The region is relatively rich in mineral resources.
Kimlik yere bağlıdır.
- The identity is related to the place.
Bu iki şey alakalı değil.
- Those two things aren't related.
Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.
- The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
- Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Tom'la ilişkim seni ilgilendirmez.
- My relationship with Tom is none of your business.
Ciddi bir ilişki ile ilgilenmiyorum.
- I'm not interested in a serious relationship.
Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
- Listen to the facts relative to the issue.
Everyone is related to their parents.
Gun-related crime.
This relation uses the customer's social security number as a key.
Yes, he's a relation of mine, but a only distant one.
Equality is a symmetric relation, while divisibility is not.
He was relatively successful.