The day was largely uneventful.
- Gün büyük oranda olaysızdı.
It is easy to be wise after the event.
- Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ tazedir.
The incident took place at midnight.
- Olay gece yarısı gerçekleşti.
He described the incident in detail.
- O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.
We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
- Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
He had nothing to do with the case.
- Onun olayla bir ilgisi yoktu.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
Tom believes in paranormal phenomena.
- Tom normal ötesi olaylara inanıyor.
It was an embarrassing episode.
- Utanç verici bir olaydı.
Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
- Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
Would you like to know the truth about this fact?
- Bu olay hakkındaki gerçeği bilmek istiyor musun?
The fact proves his honesty.
- Olay onun dürüstlüğünü kanıtlıyor.
Tom doesn't need to worry about that happening.
- Tom'un o olay hakkında endişelenmesine gerek yok.
You don't need to worry about that happening.
- O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.
Tom had a similar experience.
- Tom benzer bir olay yaşadı.
This experience has changed me.
- Bu olay beni değiştirdi.
Try to see things as they really are.
- Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more.
- Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır.
What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.
The scene of the car accident was a horrifying sight.
- Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.
What's the big occasion today?
- Bugünkü büyük olay nedir?
That occurrence is inevitable.
- O olay kaçınılmazdır.
Needless to say, theft was a rare occurrence.
- Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.
This phenomenon is being understood slowly.
- Bu olay yavaş yavaş anlaşılıyor.
In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon.
- İsveç'te bir yerine üç isme sahip olmak bir çocuk için daha yaygındır, fakat burada, evde, daha sıra dışı bir doğal olaydır.
What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.
She described the scene in detail.
- Olay yerini detaylı olarak tanımladı.
They are going to investigate the affair.
- Onlar olayı araştıracak.
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.