Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
Unfortunately I hardly speak any German.
- Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
They have scarcely gone out since the baby was born.
- Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
He scarcely ever watches TV.
- O, neredeyse hiç tv izlemez.
There's hardly any coffee left in the pot.
- Demlikte neredeyse hiç kahve yok.
I have hardly any money left.
- Neredeyse hiç param kalmadı.