It's not necessary to put him in the hospital.
 - Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
It's good to put yourself in someone else's place now and then.
 - Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
I know the perfect place to put those flowers.
 - O çiçekleri koymak için mükemmel bir yer biliyorum.
We hired a crane to lift the new air conditioner and place it on the roof.
 - Yeni klimayı kaldırmak ve onu çatıya koymak için bir vinç kiraladık.
The suspect had to lay all his things on the table.
 - Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
The suspect had to lay all his personal effects on the table.
 - Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
We need strong leaders who are not afraid of standing up to political correctness.
 - Bizim politik doğruluğa karşı koymaktan korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
I'd like to put some things in the hotel safe.
 - Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
It's not necessary to put him in the hospital.
 - Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
We had to put down the dog.
 - Köpeği yere koymak zorundaydık.
I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available.
 - Uygun olan bir çelik kasaya değerli eşyalarımı koymak istiyorum.
It is true that yours is a good idea, but I am afraid it will be hard to put into practice.
 - Seninkinin iyi bir fikir olduğu doğru ama korkarım ki onu uygulamaya koymak zor olacak.
He put a cover over his car.
 - O, arabasının üzerine bir örtü koydu.
Tom put a cover over his car.
 - Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.
We haven't been able to find anyone to replace Tom.
 - Tom'un yerine koymak için herhangi birisini bulamıyoruz.
We haven't been able to find anyone to replace Tom.
 - Tom'un yerine koymak için birisini bulamıyoruz.
It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
 - Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
 - Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
Tom has a tendency to misplace things.
 - Tom'un şeyleri yanlış yere koymak gibi bir eğilimi var.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
 - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
Please put a cassette in the VCR and press the record button.
 - Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
Is it hard to fool you?
 - Seni aptal yerine koymak zor mu?
Tom didn't want to make a fool of himself.
 - Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.
You've got to fight back.
 - Karşı koymak zorundasın.
We won't hesitate to fight back.
 - Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
Someone has to confront him.
 - Biri ona karşı koymak zorunda.
Someone has to confront them.
 - Biri onlara karşı koymak zorunda.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
 - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?
 - Web sayfana bizim şirketin web sitesi ile ilgili bir link koyar mısın?
I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
 - Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
What sound does a sheep make?
 - Bir koyun nasıl ses çıkarır?
Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
 - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
It's a word I'd like to find a substitute for.
 - Bu yerine koymak için bulmak istediğim bir kelime.
She keeps him at arm's length these days.
 - O, bu günlerde onunla arasına mesafe koyuyor.
Tom put the thermometer under his arm.
 - Tom ısıölçeri kolunun altına koydu.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
 - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.