The bookstore across from the station is very large.
- İstasyonun karşısındaki kitabevi çok büyük.
The store is just across from the theater.
- Dükkan tiyatronun tam karşısında.
The teacher asked me to read my paper in front of the class.
- Öğretmen ödevimi sınıfın karşısında okumamı istedi.
She spaced out in front of the TV.
- Televizyonun karşısında daldı.
The yen is still low against the dollar.
- Yen dolar karşısında hâlâ düşük.
The yen is expected to lose value against the dollar.
- Yen'in dolar karşısında değer kaybetmesi bekleniyor.
He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
Her house is just opposite the bus stop.
- Onun evi otobüs durağının tam karşısında.
Whose house is opposite to yours?
- Kimin evi seninkinin karşısında?
Tom showed his courage in the face of danger.
- Tom tehlike karşısında cesaretini gösterdi.
He remains calm in the face of danger.
- O, tehlike karşısında sakin kalır.
There's a convenience store diagonally across the street.
- Caddenin çaprazlama karşısında bir mahalle bakkalı var.
He was confused by the abrupt question.
- Beklenmedik soru karşısında kafası karışmıştı.
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Tom sat opposite Mary.
- Tom Mary'nin karşısına oturdu.
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown.
- Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.
The policeman discovered counterevidence.
- Polis karşı delili keşfetti.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
- Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
I think I've met you before.
- Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
- Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
Compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
Let's compare the translation with the original.
- Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
Tom is opposed to the plan.
- Tom plana karşı çıkıyor.
You should save some money against a rainy day.
- Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
The soldiers were disaffected toward the government.
- Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
- Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
He joined the opposing team.
- O, karşı takıma katıldı.
The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
Tom is facing financial problems.
- Tom mali sorunlarla karşı karşıya.
He's opposed to racial discrimination.
- Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.