My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
I get depressed by the slightest things.
- En küçük şeylerden depresyona girerim.
The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
- Küçükken, bulutları pamuk şekere benzetirdim.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
Small children are afraid of being left alone in the dark.
- Küçük çocuklar karanlıkta yalnız bırakılmaktan korkuyorlar.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
Mary's baby is less than a month old.
- Mary'nin bebeği bir aydan daha küçük.
The little baby was born yesterday.
- Küçük bebek dün doğdu.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geldi.
There's just one tiny problem.
- Sadece küçük bir sorun var.
He was looking forward to spending the weekend with her in their little cottage in Somerset.
- Somerset'teki küçük yazlıklarında hafta sonunu onunla geçirmeye can atıyordu.
A woman friend of ours took a trip to a small town last week.
- Bizim bir bayan arkadaşımız, geçen hafta küçük bir kasabaya bir seyahat yaptı.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
I was involved in a petty argument.
- Ben küçük bir tartışmaya karıştım.
In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
- Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
Have you got smaller size?
- Daha küçük ölçün var mı?
The population of New York is smaller than that of Tokyo.
- New York'un nüfusu Tokyo'nunkinden daha küçüktür.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
The boy has taken the toy away from his little sister.
- Çocuk, oyuncağı küçük kız kardeşinden aldı.
Her toy was broken by her little sister.
- Onun oyuncağı onun küçük kızkardeşi tarafından kırıldı.
I'm fine. It's just a little cut.
- Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.