Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Once there lived a very wicked king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin köküdür.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
He is such a bad person that everybody dislikes him.
- O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
He has poor eyesight.
- Onun görme kabiliyeti kötü.
Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.
Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy.
- Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.
I'm a lousy fisherman.
- Ben kötü bir balıkçıyım.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
He behaved badly to his sons.
- O, oğullarına kötü davrandı.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
The lubrication system was poorly designed.
- Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
We got off on the wrong foot.
- Kötü bir başlangıç yaptık.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
He is always complaining of ill treatment.
- O her zaman kötü muameleden şikayetçi.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
He is not ashamed of his misconduct.
- Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
The weather getting worse, the departure was put off.
- Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
You should consult a doctor if the symptoms get worse.
- Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
- Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
There was no malice in what he did.
- Onun yaptığında hiçbir kötü niyet yoktu.
He did it without malice.
- Onu kötü niyet olmadan yaptı.
In this story, the hero is also the villain.
- Bu hikayede kahraman da kötü adam.
Tom is a comic book villain.
- Tom bir çizgi roman kötü adamıdır.
Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast.
- Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders.
- 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.
While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief.
- Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Tanning is stinky work.
- Tabaklama kötü kokulu bir iştir.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
The stench is overpowering.
- Kötü koku bayıltıyor.
Tom is in worse shape than John.
- Tom, John'dan daha kötü durumda.
Tom is in worse shape than we thought.
- Tom düşündüğümüzden daha kötü durumda.