I want to get better at chess.
- Satrançta iyileşmek istiyorum.
I want to get better at tennis.
- Teniste iyileşmek istiyorum.
Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic.
- Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.
Will it take long to recover?
- İyileşmek uzun zaman alacak mı?
If you want to get well, you need to keep taking this medicine.
- Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.
You can't rely on medicine alone if you want to get well.
- İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.
It takes time to heal from a divorce.
- Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.
Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play.
- Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.
We've got to get better.
- Biz iyileşmek zorundayız.
My wishes for your father's rapid recovery.
- Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.
There is no hope of his recovery.
- Onun hiçbir iyileşme umudu yok.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
Good evening, how are you?
- İyi akşamlar, nasılsın?
I want to get better at guitar.
- Ben gitarda iyileşmek istiyorum.
I want to get better at tennis.
- Teniste iyileşmek istiyorum.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
Are you OK? I'm fine!
- “İyi misin?” “Ben iyiyim!”
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
I'm alright if you're alright.
- Sen iyiysen ben iyiyim.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
Relations with Canada remained correct and cool.
- Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
Happy is a man who marries a good wife.
- İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
I want my mother to get well soon.
- Ben annemin kısa sürede iyileşmesini istiyorum.
I want you to get well.
- İyileşmeni istiyorum.
Her broken leg has not healed yet.
- Onun kırık bacağı henüz iyileşmedi.
The wound has not yet healed.
- Yara henüz iyileşmedi.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok iyi.
Tom can speak French pretty well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
This herbal ointment relieves pain and promotes healing.
- Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.
The healing can now begin.
- Artık iyileşme başlayabilir.
Things keep getting better.
- İşler iyileşmeye devam ediyor.
I still miss my ex-wife, but my aim is getting better.
- Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.
He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
Tom did okay on the test.
- Tom sınavda iyi yaptı.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
Tom agreed that Mary's suggestions were good ones.
- Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
As a whole, the plan seems to be good.
- Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
This food is perfect for a convalescent.
- Bu yiyecek iyileşme için idealdir.
Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.
- Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.
He stopped smoking for the improvement of his health.
- Sağlığının iyileşmesi için sigara içmeyi bıraktı.