Taksi tam zamanında geldi.
 - The taxi arrived in good time.
Tom masasını temizlemek için tam zamanında ofise gitmek istedi.
 - Bill wanted to get to the office in good time to clean his desk.
O zamanla başarılı olacak.
 - He'll succeed in time.
Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
 - In times of abundance, remember the times of famine.
Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
 - I think we'll get there in time if we don't get caught in a traffic jam.
O, İşi zamanında yaptırabilmek için bütün gece çalıştı.
 - He worked all night so that he could get the job done in time.
Saat 2.30'da buluşmam vardı ama trafiğe yakalandım ve oraya vaktinde varamadım.
 - I had an appointment at 2:30, but I was caught in traffic and couldn't get there in time.
O ve ben vaktinde geldik.
 - She arrived on time. I arrived in time.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
 - He hurried so as to be in time for the train.
Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
 - Let's hurry to be in time for the meeting.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
 - You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
 - If you had left home a little earlier you would have been in time.
Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
 - If you get up early, you can be in time for school.
A taxicab took me round in good time for my appointment.
Reagan: And in good time you gave it.
You've got here in time for tea — I was just making some.
In time, it got easier to deal with her death.
If I don't leave now, I won't get to work in time.
... and have a good time to go ...
... give them a good time. ...