We failed to persuade him.
- Onu ikna etmekte başarısız olduk.
He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
It is hard to convince Jack.
- Jack'i ikna etmek zordur.
It was not easy to convince him.
- Onu ikna etmek kolay olmadı.
It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
It will be hard to convince the owner to sell his house.
- Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
Tom convinced Mary that John was innocent.
- Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
- Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
I figure that there is no point in trying to persuade him.
- Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
Tom persuaded the store manager to give him back his money.
- Tom, mağaza müdürünü parasını ona geri vermesi için ikna etti.
Tom persuaded her into going to the movies with him.
- Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
I had trouble convincing Tom to help.
- Tom'u yardım etmeye ikna etme sorunum vardı.
Convincing Tom to do the right thing was hard.
- Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.