What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
My brother has no occupation now.
- Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
What do you think caused him to lose his job?
- Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
- Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
- Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
I think everything is functional.
- Sanırım her şey işlevsel.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
A survey shows that many businessmen skip lunch.
- Bir araştırma birçok iş adamının öğle yemeğini atladığını göstermektedir.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
- Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
We should draw the line between public and private affairs.
- Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
She is out on an errand.
- O bir iş için dışarı gitti.
The boy often runs errands.
- Çocuk sık sık getir götür işleri yapar.
He had a lot to do with that project.
- O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
He planned the project along with his colleagues.
- O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Jack of all trades, master of none.
- Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
- Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
Tom is always postponing things.
- Tom işleri her zaman erteliyor.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
So far as he was concerned, things were going well.
- Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
Don't interfere in private concerns.
- Özel işlere karışmayın.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
I must close this transaction within a week.
- Bu işlemi bir hafta içinde kapatmalıyım.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
Desperate needs lead to desperate deeds.
- Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
And with that we finish the activities for today.
- Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
Tom is scrupulous in matters of business.
- Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
It seems that certain operations cannot take place.
- Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Robots are great in the workplace, because they don't need toilet or meal breaks, don't get sick or come to work with a hangover.
- Robotlar iş yerinde harika, çünkü onların tuvalete ve yemek molalarına ihtiyacı yok, hastalanmazlar ya da işe bir içki mahmurluğu ile gelmezler.
Tomorrow is my first day at the new workplace.
- Yarın yeni iş yerinde ilk günüm.
Sami needed a few co-workers to assist.
- Sami yardımcı olacak birkaç iş arkadaşına ihtiyaç duydu.
Tom injured a co-worker.
- Tom bir iş arkadaşını yaraladı.
How many workdays are there this month?
- Bu ay kaç tane iş günü var.
One of the employees' habits is to gather in some bar or restaurant at the end of the workday to get drunk and forget their miserable life until the next day.
- Çalışanların alışkanlıklarından biri sarhoş olmak ve ertesi güne kadar sefil hayatlarını unutmak için iş gününün sonunda bir barda ya da restoranda toplanmaktır.
This machine saves us a lot of labor.
- Bu makine bize bir sürü iş gücü kazandırır.
This company uses cheap labor to increase its profit margins.
- Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
The company employs 22 full-time staff.
- Şirket tam gün çalışan 22 personele iş vermektedir.
His colleagues gave him a present when he retired.
- O ,emekli olduğu zaman iş arkadaşı ona bir hediye aldı.
This is Tom, my colleague.
- Bu Tom, iş arkadaşım.
I have a business proposition for you.
- Sana bir iş teklifim var.
Mary saw Tom flirting with a coworker.
- Mary Tom'un bir iş arkadaşıyla flört ettiğini gördü.
Tom saw Mary flirting with a coworker.
- Tom Mary'nin bir iş arkadaşıyla flört ettiğini gördü.
The company employs 22 full-time staff.
- Şirket tam gün çalışan 22 personele iş vermektedir.
That makes me feel good, and also lessens my workload.
- Bu beni iyi hissettiriyor ve iş yükümü de azaltıyor.
Tom's barely coping with his workload at the moment.
- Tom şu anda zar zor iş yükü ile başa çıkmaya çalışıyor.
Tom is fitted to become a businessman.
- Tom bir iş adamı olmak için uygundur.
My father is a businessman.
- Babam bir iş adamıdır.
You've got my full cooperation.
- Tam iş birliğimi aldın.
Tom has a job interview tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra Tom'un bir iş görüşmesi var.
It wasn't a job interview.
- Bu bir iş görüşmesi değildi.
Today is a working day.
- Bugün bir iş günüdür.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
They are collaborators.
- Onlar iş arkadaşıdırlar.
She will make a business trip to London next week.
- O, gelecek hafta Londra'ya bir iş gezisi yapacak.
I'm going on a business trip.
- Bir iş gezisine gidiyorum.
Job security became a major worry.
- İş güvenliği büyük bir endişe haline geldi.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.