I will answer within three days.
- Üç gün içinde cevap vereceğim.
Truman arrived at the White House within minutes.
- Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.
He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried.
- Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.
The boy found the big box contained nothing but old newspapers.
- Çocuk, içinde eski gazetelerden başka hiçbir şey içermeyen büyük bir kutu buldu.
The box Tom gave me contained potatoes.
- Tom'un bana verdiği kutunun içinde patates vardı.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
Our governments have become space aliens living among a human population.
- Hükümetlerimiz insan nüfusu içinde yaşayan uzaylılar haline geldi.
It is painful for me to see the name of the traitor among other names in the same sentence.
- Aynı cümle içinde diğer adların arasında hainin adını görmek benim için acı verici.
You really have to control your jealousy. It's like a beast inside of you.
- Gerçekten kıskançlığını kontrol etmek zorundasın. O senin içindeki bir canavar gibidir.
There were many books inside of that box.
- O kutunun içinde birçok kitap vardı.
We are all witnessed the unlucky incident included Tom.
- Tom’un da içinde olduğu talihsiz bir olaya hepimiz tanık olduk.
This substance is not poisonous in itself.
- Bu madde kendi içinde zehirli değildir.
There are subcultures within cultures.
- Kültürler içinde alt kültürler vardır.
She bent her head in shame.
- O utanç içinde başını eğdi.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
In the next four years, €15,000,000,000 must be saved.
- Gelecek dört yıl içinde, 15 milyar euro biriktirilmeli.
Was there fresh bread in the box?
- Kutunun içinde taze ekmek var mıydı?
You've done a wonderful job on the interior decoration.
- İç dekorasyon üzerine harika bir iş yaptın.
He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
The Government's domestic policy was announced.
- Hükümetin iç politikası açıklandı.
Jupiter has four inner satellies: Metis, Adrastea, Amalthea, and Thebe. Their orbits are very close to the planet.
- Jüpiterin dört iç uydusu vardır: Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe. Onların uyduları gezegene çok yakındır.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
The ministry administers the internal affairs.
- Bakanlık iç işlerini yönetir.
That politician is well versed in internal and external conditions.
- O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
i am stuck in the elevator - asansörün içinde kaldım.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
- Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
They took Tom to the hospital to have his stomach pumped because he ate something poisonous.
- Zehirli bir şey yediği için, onlar Tom'u midesini pompalatmak için hastaneye götürdüler.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
Catherine stayed indoors because it was raining.
- Yağmur yağdığı için Catherine içerde kaldı.
Tom sometimes wears sunglasses indoors.
- Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.
Playing cards is not in itself harmful.
- İskambil oynamak kendi içinde zararlı değildir.
Technology is in itself meaningless unless it serves mankind.
- Teknoloji insanlığa hizmet etmedikçe kendi içinde anlamsızdır.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
She will return within an hour.
- O bir saat içinde geri dönecektir.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Most Japanese drink water from the tap.
- Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
I'll buy you a drink.
- Sana bir içecek ısmarlayacağım.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
- Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
You need to look inward.
- İçeriye bakman gerek.
A ghost is an outward and visible sign of an inward fear.
- Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
No one seems to have the guts to do that anymore.
- Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.
The civil war in Greece ended.
- Yunanistan'da iç savaş sona erdi.
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Tom held out his cup for a refill.
- Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer.
- 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.
She is embarrassed to breastfeed in public.
- O, halk içinde emzirmeye utanıyor.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır.
- Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.