Tom said that's fine with him.
- Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
He has a fine library of books on art.
- Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
We are having a nice time in Rome.
- Romada hoş bir zaman geçiriyoruz.
I saw a red car and a white one. The red one was nicer looking than the white one.
- Bir kırmızı araba ve bir beyaz olanı gördüm.Kırmızı olan beyaz olandan daha hoş görünüyordu.
What a pleasant surprise to see you here!
- Seni burada görmek ne hoş sürpriz!
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
How pretty she looks in her new dress!
- Yeni elbisesinin içinde ne kadar hoş duruyor.
Do you think I'm pretty?
- Hoş olduğumu düşünüyor musunuz?
Tom likes only beautiful girls.
- Tom sadece güzel kızlardan hoşlanıyor.
It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
He thanked his host for a most enjoyable party.
- O, en hoş bir parti için, ev sahibine teşekkür etti.
I think I'm a likable guy.
- Hoş bir adam olduğumu düşünüyorum.
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Nanako is really cute, isn't she?
- Nanako gerçekten de hoş, değil mi?
Tom wanted to give Mary a goodbye kiss. However, she backed away.
- Tom Mary'ye bir hoşça kal öpücüğü vermek istedi ama Mary geri çekildi.
Tom doesn't like Mary. However, she doesn't particularly care whether he likes her or not.
- Tom Mary'den hoşlanmıyor. Ama onun ondan hoşlanıp hoşlanmadığı özellikle onun umurunda değil.
I still don't like you.
- Hâlâ senden hoşlanmıyorum.
I still like to do that sometimes.
- Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
I'm not satisfied yet.
- Henüz hoşnut değilim.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
I'm feeling very agreeable.
- Ben çok hoş hissediyorum.
She has an agreeable voice.
- Onun hoş bir sesi var.
You're such a lovely audience.
- Siz çok hoş bir seyircisiniz.
America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
She likes fairy tales.
- O, peri masallarından hoşlanır.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
Orange blossoms have a relaxing effect and a delightful scent.
- Portakal çiçekleri rahatlatıcı bir etki ve hoş bir kokuya sahiptir.
It is delightful to be praised by an expert in the field.
- Alandaki bir uzman tarafından takdir edilmek hoş.
Roses emanate a sweet fragrance.
- Güller tatlı hoş bir koku yayıyorlar.
Tom gave Mary a box of chocolates and one long-stemmed rose for her birthday. That's really sweet.
- Tom Mary'ye doğum günü için bir kutu çikolata ve uzun saplı bir gül verdi O gerçekten hoş.
Grandma likes watching TV.
- Büyükanne televizyon izlemekten hoşlanır.
My grandparents enjoy playing croquet.
- Büyükbaba ve büyükannelerim kroket oynamaktan hoşlanırlar.
Behave decently, as if you're a well-cultured man.
- Eğer kültürlü bir adamsan, hoşgörüyle davran.
He is a very decent fellow.
- O, çok hoşgörülü bir adamdır.
I like both Susan and Betty, but I think Susan is the nicer.
- Susan ve Betty severim ama Susan'ın daha hoş olduğunu düşünüyorum.
The mountains look nicer from a distance.
- Dağlar uzaktan daha hoş görünür.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
Food you eat that you don't like will not be digested well.
- Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
We thoroughly enjoyed the delicious meal.
- Biz lezzetli yemekten epeyce hoşlandık.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Tom doesn't enjoy eating spicy food.
- Tom baharatlı yemek yemekten hoşlanmıyor.
The art of pleasing is the art of deception.
- Hoşa gitme sanatı, aldatma sanatıdır.
The music of Mozart is always pleasing to me.
- Mozart'ın müziği her zaman hoşuma gidiyor.
She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
- Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
I don't take kindly to pushiness or impatience.
- Aceleciliği ve sabırsızlığı hoş karşılamam.
Her exotic perfume has a subtle scent.
- Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var.
Tom asked Mary what kind of music she liked.
- Tom Mary'ye ne tür müzikten hoşlandığını sordu.
I like the kind of music Tom composes.
- Tom'un bestelediği müzik türünden hoşlanıyorum.