Tom has actually never been to Boston.
- Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
As a child, Mary particularly hated clowns and apes. To this day, in fact, that has not changed one bit.
- Çocukken, Mary özellikle palyaçolar ve maymunlardan nefret ediyordu. Bu güne gelince, gerçekten, bu ,bir parça bile değişmedi.
Here's an optical illusion: you think you are looking at a cube, but in fact you are looking at the screen.
- Burada bir görsel yanılsama var. Küpe baktığını düşünüyorsun ama gerçekte ekrana bakıyorsun.
Absolute privacy on Facebook is an illusion. It doesn't exist in reality.
- Facebook'ta mutlak gizlilik bir yanılsamadır. Gerçekte yoktur.
In reality, the explanation is a bit more complicated than this, but you get the gist.
- Açıklama gerçekte bundan biraz daha karmaşık, ama sen özü anladın.
Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
- Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Thanks indeed, handy this!
- Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı.
He is very clever indeed.
- O gerçekten çok zeki.
As it is now, many schoolchildren own a dictionary but don't really know what to do with it.
- Şimdi olduğu gibi birçok okul çocuğu bir sözlüğe sahiptir ama onunla ne yapacaklarını gerçekten bilmiyorlar.
I thought he loved you, but as it is, he loved another girl.
- Ben onun seni sevdiğini sanıyordum, ama gerçekte, o başka bir kız seviyordu.
Tom found that he actually liked working for Mary.
- Tom Mary için çalışmayı gerçekten sevdiğini anladı.
Was the money actually paid?
- Para gerçekten ödenildi mi?
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
Were they being told the truth?
- Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
At last, the truth became known to us.
- Sonunda gerçek bizim tarafımızdan öğrenildi.
Tom was genuinely surprised.
- Tom gerçekten şaşırmıştı.
That football is made of genuine leather.
- O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.
I doubt the authenticity of the document.
- Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.
His story sounds true.
- Onun hikayesi gerçek görünüyor.
The rumor can't be true.
- Söylenti gerçek olamaz.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.
Have you ever tried virtual reality?
- Sanal gerçekliği hiç denedin mi?
The factual world is often weirder than the fictional world.
- Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The facts did not become public for many years.
- Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.
This fact must not be forgotten.
- Bu gerçek unutulmamalı.
Using cash makes you think money is truly substantial.
- Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.
I don't think we can really say that one is right and the other is wrong.
- Birinin haklı diğerinin hatalı olduğunu gerçekten söyleyebileceğimizi sanmıyorum.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
Tom isn't very good at concealing the way he really feels.
- Tom gerçekten hissettiği şekli gizlemede çok iyi değildir.
I was really very happy.
- Gerçekten çok mutluydum.
Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
- Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
That was really effective.
- O gerçekten etkiliydi.
What he says is gospel.
- Onun söylediği şey gerçek.
Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president?
- Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?
Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective.
- Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.
Esperanto is a truly regular and easy language.
- Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.
The facts weren't properly understood.
- Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.
A proper gentleman brings his lady red roses.
- Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.
I felt really positive.
- Gerçekten olumlu hissettim.
No one knows the real reason why we love dogs.
- Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.
I know the real reason for his absence.
- Onun yokluğunun gerçek nedenini biliyorum.
Wonder is the true character of the philosopher.
- Filozofun gerçek karakteri meraktır.
Few people know the true meaning.
- Gerçek anlamı birkaç kişi biliyor.
The portrait looks exactly like the real thing.
- Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.
I know exactly what you mean. Parents can be really annoying.
- Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.
Is this all for real?
- Bunun hepsi gerçek mi?
At that time, I thought that I was going to die for real.
- O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.
Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
- Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
These items must be returned to their rightful owner.
- Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.
To be truthful, this matter doesn't concern her at all.
- Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
You will answer truthfully, won't you?
- Gerçekten cevap vereceksin, değil mi?
He explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.
That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
I sincerely, truly believe that.
- İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
Tom seemed really sincere.
- Tom gerçekten samimi görünüyordu.