You're running a big risk in trusting him.
 - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
When we are praised, we gain confidence.
 - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
 - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
You should have more faith in yourself.
 - Kendine daha çok güvenin olmalı.
People lost faith in banks.
 - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
 - Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
You can trust John. He will never let you down.
 - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
You should pay more attention to your own safety.
 - Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.
Tom became concerned about Mary's safety.
 - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.
Tom deserves a bit of credit.
 - Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
 - Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
 - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
Tom has absolute trust in Mary.
 - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
I have absolute trust in you.
 - Benim sana tam güvenim var.
I know you can rely on him for transportation.
 - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.
We can rely on his judgement.
 - Biz onun kararına güvenebiliriz.
I think that Tom is too trusting.
 - Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
You're running a big risk in trusting him.
 - Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
Although I trusted the map, it was mistaken.
 - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
 - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Don't worry. You can count on me.
 - Merak etme. Bana güvenebilirsin.
You can count on him.
 - Ona güvenebilirsiniz.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
 - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
I can assure you of his reliability.
 - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
He's a reliable man, you can reckon on him.
 - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
 - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
He is a man you can rely upon.
 - O, güvenebileceğin bir adamdır.
You can rely upon him.
 - Ona güvenebilirsiniz.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
 - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
 - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
Because I admired his courage, I trusted him.
 - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
His courage impressed me enough for me to trust him.
 - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
I've been given assurances.
 - Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
 - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.