Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
- He became the finest actor on the American stage.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Dağın zirvesinden güzel bir deniz manzarası alabilirsin.
- You can get a fine view of the sea from the mountaintop.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.