Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.
- The thin line between sanity and madness has gotten finer.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
- If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.
- She was a girl with finely chiseled features.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
- I think it will be fine.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It's going to be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
Eun-hi was a business girl. One of the finest in Itaewon. Finer than frog hair, to be exact. A GI's dream.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.