Bill got up so early that he caught the first train.
- Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
Is early medieval glass production a continuation of Roman glass technology?
- Erken Ortaçağ cam üretimi Roma cam teknolojisinin bir devamı mıdır?
I always arrive a little ahead of time.
- Her zaman biraz erken gelirim.
If you get up early, you can be in time for school.
- Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
Get up early, and you'll be in time.
- Erken kalk ve zamanında ol.
My wife gave birth prematurely to a 1500-gram baby girl.
- Karım erken 1500 gramlık bir bebek kız doğurdu.
Isn't that a little premature?
- Bu biraz erken değil mi?
Mary's baby was three weeks premature.
- Mary'nin bebeği üç hafta erken doğdu.
The sooner you do it, the better it is.
- Onu ne kadar erken yaparsan, o kadar iyi.
I'm sorry I couldn't write to you sooner.
- Üzgünüm sana daha erken yazamadım.
In those days, I went to bed earlier.
- O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
He said that he was tired and that is why he'd like to go home earlier.
- O yorgun olduğunu söyledi ve eve erken gitmek istemesinin nedeni budur.
You've been coming home early lately, haven't you?
- Son zamanlarda eve erken geliyorsun, değil mi?
Get up early, else you'll be late for school.
- Erken kalk, yoksa okula geç kalacaksın.
She is an early riser.
- O erken kalkan biridir.
My father is an early riser.
- Babam erken kalkan biridir.
Why didn't you say so earlier?
- Niçin çok daha erken söylemedin?
In those days, I went to bed earlier.
- O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
Mother gets up earliest in my family.
- Ailemde en erken annem kalkar.
Please call me at your earliest convenience.
- Lütfen uygun olan en erken zamanında beni ara.