Bir şey okumayan bir kişi görülmemiş bir kolaylıkla aldatılabilir.
- A person never reading anything may be fooled with an extraordinary easiness.
Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.
- Tom was sitting in an easy chair, watching TV.
Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
- I'll do whatever I can to make it easy for you.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English isn't easy.
Peyniri bıçakla kesmek kolaydır.
- It's easy to cut cheese with a knife.
Soruna basit bir çözüm muhtemelen mevcut.
- There is probably an easy solution to the problem.
Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
- You always take things too easy.
Yapması kolaydır ve ucuzdur.
- It's easy to make and it's cheap.
Evim istasyona kolayca ulaşılabilecek bir yerde.
- My house is within easy reach of the station.
İstatistikler kolayca yanlış yorumlanabilir.
- Statistics are easy to misinterpret.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
- The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
- It is not easy to speak naturally on the radio.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Sakin ol! O kadar gergin olma!
- Take it easy! Don't be so nervous.
Sakin ol, Tom. Sinirlenme.
- Calm down, Tom. Take it easy.
Tom babası kadar uysal görünüyor.
- Tom seems as easy-going as his father.
Doğuştan oldukça uysal bir adam.
- He is by nature quite an easy-going man.
Now that I know it's taken care of, I can rest easy at night.
She has a reputation for being easy; they say she's slept with half the senior class.
The teacher gave an easy test to her students.